Yakında bana Gezginmeşe değil de atarlımeşe diyecekler böyle giderse ama ben doğruları söylemekten vazgeçmeyeceğim. Yıllık izin günleri belli, hafta sonları çok kısa ve genelde hep aile akraba arasında mekiklerle geçiyor. 19 Mayıs, 23 Nisan gibi tatillerde insanlar saldırı halinde yollara düşüyor… İstanbul çıkışı kuyruklar çileler oluyor… Keşke bunlar benim hayal ürünüm olsaydı… İstanbul’dan ve yoğunluktan kaçmak isteyen insanlar nispeten daha az çile çekmek için “İstanbul’a yakın kaçış rotaları” arıyorlar kendilerine… İşte benim uyarım üstelik gerçek yaşanmış hikayemle birlikte tam da burada başlıyor.
Evliyalar kenti Yeşil Bursa; doğası, müzeleri, tarihi, köyleri, camileri, hanları, hamamları ile gezginlerin favori rotalarından biri. Ben de bir Bursalı olarak muhteşem bir kent olduğunu söyleyebilirim mutlaka gezin, mutlaka görün ancak Bursa’ya hafta sonu gitmeyin pişman olursunuz! Neden mi?
İstanbul büyük şehir, biz İstanbullular hafta sonu başımızı sokacak, nefes alacak yakın ne kadar kıyı köşe varsa keşfettik ve bu yerleri artık nefes alınır olmaktan çıkardık, elimizden gelen bir şey yok, isteyerek yapmasak bile Ağva, Şile, Polonezköy gibi kaçış rotaları insanlarla dolup taşıyor, rahat nefes almak yerine oturacak sandalye zor buluyoruz çoğu zaman.
Bursa, İstanbul’a yakın ve çok zengin bir kaçış noktası ama unuttuğumuz bir şey var ki; Bursa da bir büyük şehir! Bursalılar da aynı bizim gibi hafta sonları kaçacak yer arıyorlar kendilerine. Onlar da Bursa civarındaki kaçış yerlerine yöneliyorlar, üzerine bir de bizim gibi İstanbul veya yakın çevrelerden gelen gezginler eklendi mi kusursuz bir eziyet, kilometrelerce insan kuyrukları ortaya çıkıyor. Cumalıkızık köyü, Mudanya, Trilye, Gölyazı, Koza Han, İskenderciler insan seli ile dolup taşıyor! İşte bu nedenle bir büyük şehirden özellikle hafta sonu kalkıp başka bir büyük şehre gitmek hele de o büyük şehre ait kıyı köşe köyleri gezerim diye hayal kurmak gerçekten yalnızca hayal olarak kalıyor.
Biz de hafta sonu üç güne çıkınca ve yeni bebekli halimiz ile evde oturmaktan çok bunalınca hadi Bursa’ya gidelim, güzelce Mudanya, Trilye ve Cumalıkızık köylerini gezelim dedik, küçücük bebeğimiz ile yollara düştük. Osmangazi köprüsü ile İstanbul’dan Mudanya’ya varmak molalar ile birlikte iki saat. Osmangazi köprüsü çıkışında birkaç ay önce açılan Menemenci Aladdin’de bir kahvaltı (Menemenci Aladdin ayrı bir blog yazısı konusu) molası dahil Mudanya’ya ulaşım çok keyifli…
Mudanya’da Can’ın ayarladığı butik otel harika, müthiş bir balkon, kocaman bir oda, rahat yatak, deniz manzarası şahane… Balkonda Güneş’in uyumasıyla birlikte üçümüz birer kahve molası yapmak o paha biçilemez. (Fırtına tabi ki de süt içti)
Anlattığım kadarı ile her şey muhteşem başladı. Sonra ne de olsa Mudanya’da kalıyoruz burayı gezmek için daha çok vaktimiz var deyip Trilye’ye geçtik ve macera başladı. Trilye beklediğimizin iki katı kalabalıktı. Hiç bu kadar beklemiyorduk. Aracımıza zor yer bulduk ve başladık gezmeye.
Trilye Gezimiz
Çok sevdik Trilye’yi, kalabalık olmasına ve oturacak yer bulamamamıza rağmen çok sevdik. Sevimli bir eski Rum balıkçı köyü burası. Sahilde sıra sıra duran balık restoranları çok keyifli. Trilye de gezmesi, kendine has eski ve renkli evlerini fotoğraflaması harika… Hiçbir şey yapmasanız bile oturup bir kahve içmek bu bohem köyün havasını solumak muhteşem!
Köyde bulunan zeytincilerden deneyebilirsiniz, Trilye zeytini ile meşhur ama biz zeytin yerine (çünkü ben Gemlik zeytinine asla ihanet etmem) ev yapımı şekersiz reçellerden aldık ve tadına bayıldık. Şeker Hanım’ın dükkanına girmenizi tavsiye ediyorum.
Köyü gezerken tarihi Taş Mektep önünden de geçeceksiniz, öyle dudak uçuklatan bir görselliğe sahip olmasa da tarihi oldukça eskilere dayanan bu yapıyı beğeneceğinizi düşünüyorum.
Köydeki çarpık yapılaşma oldukça sevimli geldi bize. Minnacık şekilsiz, kibrit kutusu gibi evler önünde bol bol durup fotoğraf çektik.
Sonra dedik ki, tarihi Çamlı Kahve’de bir kahve içelim. : ) Gülüyorum çünkü hafta sonu buralardaysanız tarihi Çamlı Kahve’de kahve içebilmek için hayli gözü kara olmanız lazım. Masalardan birinde yer boşalmasını bekleyecek kadar da sabırlı. Gezimizin ikinci gününde kahvaltımızı Trilye’de yapmak istedik, biz de herkesin olduğu gibi Tarihi Çamlı Kahve’ye doğru yol aldık ama ne mümkün! Aracımızı park edecek yer bile yoktu… Sırf bu kahvede kahvaltı yapmak için insanların oluşturduğu kuyruğu anlatamam. Tarihi Çamlı Kahve’de yer yok bari hemen yukarısındaki Trilye Bağ Evi’nde kahvaltı yapalım dedik, “boş” olan son masayı Can’ın kıvrak omuz hamlesiyle kaptık ve masamızı yaşlı iki dede paylaştık oturduk kahvaltıya… Koskoca kahvaltıcıda yumurtanın tükenebilen bir şey olduğunu öğrenip hayretler içinde kaldık. Ne güzel değil mi? : )
Ben Gemlikliyim. Doğup büyüdüğüm ev deniz kenarında, sabah balkonda denize bakarak senelerce kahvaltı yaptım. Bana bir mekan yalnızca denize bakıyor diye, insan yığınına uğrayınca gerçekten anlamsız geliyor. Şımarıklık değil bu dediğim umarım yanlış anlaşılmam… Kahvaltı ederken insan önce önündeki tabaklara odaklanıyor, yediklerinin lezzetine… kahvaltı bittikten sonra 10 dakika kahve içerken o deniz manzarasının keyfini sürüyor, o zaman bunca insan yığını neden? Kahvaltıcıda yumurta tükeniyor, kalan çeşitler için bekle ki garson gelsin… Vurgulamak istediğim şeyleri umarım doğru anlayabilmişimdir.
Gezimizin Trilye bölümünü kahvaltıyla birlikte sonlandırdıktan sonra geçtik Cumalıkızık Köyüne.
Cumalıkızık Gezimiz
. . .
3 Nokta koydum çünkü böyle bir gezimiz hiç olamadı : )
Mudanya’dan Cumalıkızık Köyüne kadar yaklaşık bir saat yol gittikten sonra köy girişinde bizi tek sıra bir trafik, 300 günü birlikçinin mangal dumanları ve yürümeye yer bırakmayan insan yığını karşıladı. Köyün girişi ve köy meydanı öylesine doluydu ki Güneş iki aylık bile olmadığı için göze alamayıp bu köye başka bir zaman gelelim deyip rotamızı Gölyazı’na çevirdik.
Gölyazı Gezimiz
Uluabat Gölü üzerinde anakaraya ince bir hat ile bağlanan minicik bir yarım adacık burası. Tarihi Bizans hatta Alpollon Krallığı dönemlerine kadar uzanıyor. Adanın etrafını yürüyerek dolaşmak maksimum yarım saat sürer, üzerine de bir tekne turu yapmak derken yarım gün Gölyazı muhteşem bir lokasyon. Ancak eğer hafta içi gelirseniz : )
Biz 19 Mayıs tatilinin hafta sonu ile birleşmesi nedeniyle tüm dünya nüfusunun buraya aktığı dönemde gelip Gölyazı’nı görmeye çalıştık.
Adaya yoğun ilgi nedeniyle jandarmalar ada girişine yaklaşık 4-5 kilometre mesafede girişi kapatmış ve araçların rasgele park ettikleri bir alana otopark kurmuşlar. Yani adaya araçla girmek yasak. (doğru karar çünkü o kadar araç adaya girmeye çalışsa ada batar!) Aracı ada girişinden kilometrelerce geride bırakan ziyaretçiler ne yapıyor? Adayı görebilmek için otobüs bekliyorlar. Otobüs bekleyen insan kuyruğunu izlemek için tıklayınız lütfen.
Biz aracımız ile girdik, nasıl girdiğimizi ise size Can anlatsın…
Gölyazı’nda gezinmeye başladık, ada girişinde bizi ilk karşılayan Aziz Panteleimon kilisesi oldu ama klişenin içini bir çocuk bir bebekle gezemedik, önünde kuyruk vardı.
Dış görüntüsüne bakıp devam ettik, önce Fırtına için boş yer bulduğumuz Apolyon restoranda bir şeyler yedik, sonra adayı turlamaya başladık.
700 küsür yaşında olan meşhur “Ağlayan Çınar” önünde zar zor fotoğraf çektirdik ve devam ettik yolumuza.
Tarihi hamam, tekne turu için göl kenarına dizilmiş sıra sıra tekneler, renkli evler çıktı karşımıza. Bu güzelim adaya ait birkaç anı ve fotoğraf yakaladıktan sonra tekrar aracımıza geçip, yola devam ettik. Bu defa hedefimizde Bursa’ya kadar gelmişken İskender yemek vardı.
Bursa’da bir İskender Hikayesi !
Trilye, Cumalıkızık ve Gölyazı duraklarından nasibimizi almış şekilde dedik ki Bursa’ya kadar gelmişken bir İskender yiyelim, Fırtına da çok sever en azından günü keyifli bir şekilde sonlandırırız diye düşündük… Bilmeyenler için detaylıca yazacağım; Bursa’nın en meşhur ve eski İskendercisi Kebapçı İskender’e (Mavi Dükkan) gittik. Hayatımda ilk defa bu dükkanın önünde kuyruk olmadığını gördüm. Can ile dedik ki şansımız döndü, hızlı hazırlanalım. Buraya bir detay not:
Bir çocuk bir bebekle gezince arabadan inmek öyle kolay olmuyor. Çocuklar için servet harcayarak aldığımız araç koltukları, ne marka olursa olsun çocukları terletiyor. Terleyen çocuğun sırtına bez koy, eğer Fırtına kadar aşırı terliyorsa komple soy, üstünü değiştir, üşütmesin. Yeni doğan bebek dakika başı kaka yapıyor, yemek mekanında değiştirmek zor, arabada altını değiştir temizle, puseti arabadan çıkar, çocukları çıkar, vs, vs derken araçtan inmeniz min. 15 – 20 dakika sürüyor…
Yukarıda saydığım hazırlanma seansından sonra hızlıca mavi dükkana yürüdük ve kapıdaki garsonun “bitti Ağabey” demesiyle şok olduk. Saatler 18.00 ve İskendercide İskender bitiyor! İstanbul’da hiçbir işletmede bu lafı duyamazsınız. Abartmıyorum, İskendercide İskender bitti denmesi kabul edilebilir değil. Neyse dedik, yolumuza devam ettik, İkinci en meşhur İskenderci olan Uludağ Cemal ve Cemil Kebapçısı önüne geldik ki manzara muhteşemdi. Kapı önünde iki kilometre kuyruk ! Gerçekten abartmıyorum… Bursalılar bilir, İskendercilerin önündeki kuyrukları ama bu gördüğümüz kuyruk beklenecek cinsten değildi hele de yanımızda bir bebek bir minik çocuk olunca…
Bursa Botanik Park içinde oldukça büyük başka bir İskenderci daha var, hem yolumuzun üzeri hem de büyük İskenderci dedik ve iki olumsuz girişimden sonra yolumuzu İskender Efendi Konağı’na (Yavuz İskenderoğlu) çevirdik… Saatler 21’i gösteriyordu artık, gittik gayet güzel ve büyük olan restorana oturduk yerleştik, garson geldi siparişlerimizi verdik, beklemeye başlayacaktık ki garson son anda arkasını dönüp “yalnız iki saat bekleme süresi var” dedi ! Saat 21.00 ! İki saat bekleme süresi ne demek??? Gerçekten bütün gün yaşadığımız bütün olumsuzlukların üzerine gittiğimiz bütün İskendercilerden gol yememiz muhteşem oldu! Tebrikler Bursa’nın güzel İskendercileri! Beklemedik tabi ki, AÇ KALDIK!
Ailece en unutulmaz üç günlük hafta sonu tatilini böyle geçirdik biz : )
Biz ettik siz etmeyin diye yazdım bu yazıyı. Hafta sonuna denk gelen 19, Mayıs, 23 Nisan gibi 3 güne çıkan tatillerde Bursa’ya gitmeyin, kendinize de Bursa’ya da yazık etmeyin. Mümkünse hafta içi izin günlerinizde gezin Bursa’yı, sindire sindire, keyfini çıkara çıkara… Hiçbir güzelliğinden mahrum kalmayın. Bursa’yı hafta sonları Bursalılara bırakın : )
Bu geziye ait videomuzu izlemek için Tıklayabilirsiniz.