*****
- Hiç buz hokeyi maçına gitmedim.
Hooop Mikko’dan iki bilet hafta sonu Hartwall Arena’da Helsinki – Turku buz hokeyi maçına!
- Reindeer yemeğini çok sevdim.
Hooop ertesi akşam Merja’ların evinde reindeer yemeğine
- Padasjokiye hiç gitmedim…
Hooop hafta sonu Merja’ların Padasjokideki “kottage”larına (yazlıkları)
- Christmas’da bir planım yok yalnızım.
“Noooo, you’re our family. We’ll spend Christmas together!” ( Christmas’ı bizle geçireceksin Canan. Sen de aileden birisin.)
- Elvis Presley ile aynı gün doğdum ben 🙂
Hoooop Cuma akşamı Elvis Show’dayız o zaman!
- Tampere’yi Gezdin mi Canan? – Hayır.
Hooop o zaman Hafta sonu seni Tampere’ye Yasmin’lerin evine götüreceğiz. 🙂
- Alışveriş ihtiyacın var mı Canan? – Evet.
Tamam o zaman gelip seni alıyoruz. Hooop Suzan’lar ile alışveriş, eve kadar bu havada poşet taşımanı istemedik.
*****
Yurt dışında ailenizden ve yakın çevrenizden uzakta olduğunuzu hayal edin. Ve aynen benim yukarıda yazmaya çalıştığım gibi ağzınızdan çıkan her bir cümlenin / isteğin orada tanıştığınız bir ailenin fertleri tarafından seve seve ışık hızıyla gerçekleştirildiğini… Kendinizi bambaşka bir kültürde hiç yalnız hissetmemenizi sağlayan birileri olduğunu düşünün… Rüya gibi değil mi?
Yukarıdaki listeyi sonsuza kadar uzatabilirim. Finlandiya’da yaşadığım süre boyunca, tüm aile fertleri tarafından sonsuz ve gerçek sevgi / ilgi gördüğüm Niiranen ailesi; tanıdığım için şükrettiğim çok ender insanlardan.
Peki nasıl tanıştım ben bu Niiranen ailesi ile? Nasıl bu kadar sevdik birbirimizi?
İşte hikayesi 🙂
Tam 8 sene evvel, üniversitede başvurduğum Avrupa Birliği Projelerinden biri onaylanınca gönüllü olarak Finlandiya’da çalışmaya gitmiştim. Yaklaşık 9 ay boyunca Finlandiya’da yaşadım ve bu süre zarfı bana hem birçok kapı açtı hem de hayatım boyunca sürecek dostluklara vesile oldu.
Blog ile ilgili paylaşımlarımdan da anlaşılacağı üzere ben kadere değil de “gönülden istemeye” daha çok inanıyorum. Başımıza gelen her şey ne kadar istediğimiz ve ne kadar hayal kurduğumuz ile alakalı bence. Seneler önce Finlandiya’ya gitmeyi çok istemiştim. Neden Finlandiya? Çünkü bana farklı ve çekici geliyordu. Avrupa’nın pek çok şehrini gezmiştim ama İskandinav ülkeleri ile ilgili hiçbir fikrim yoktu. Üniversite bitiyordu ve tatil yapmaktan ziyade bir toplumu tanımayı ve kısa süreliğine de olsa yurt dışında yaşama deneyimi kazanmak istemiştim. Gönülden istediğim için oldu ve ben yaklaşık 9 ay gibi bir süreliğine Finlandiya’da çalışacaktım 🙂
Yurt dışında yaşamak insana uzaktan çok çekici geliyor, ancak yaşamaya başlayanların pek çoğu bilirler dünyanın hiçbir ülkesi kendi ülkenizin yerini tutamaz. Yaşamaya başladıktan sonra bazı dertler de başlar; ülkenin kuralları, hava şartları, yemek kültürü, yalnızlık hissi, kendi dilinizde konuşmayı özlemek ve gerçekten basınız dara düştüğünde çalacak kapı olmaması gibi… Yurt dışında yaşamak ile tatil yapmak kesinlikle aynı şey değil ve asla düşünüldüğü kadar da kolay değil.
Finlandiya’ya neredeyse davul zurna çalarak gitmiştim ve yukarıda saydığım maddeler henüz bana rastlamamıştı çünkü çalıştığım kurum gençler üzerine bir organizasyondu, arkadaş ve parti ortamım hiç eksik olmuyordu ayrıca beraber aynı evi paylaştığım iki Letonyalı kız ile gerçekten kardeş gibi olmuştuk, inanılmaz iyi anlaşıyor ve çok eğleniyorduk. Arada bir tutan Türkçe konuşma isteğim dışında pek sorunum yoktu. 🙂
Yine de çok daha iyi olacak diyordum. Bu Finlandiya’ya gelişimin bir anlamı olmalı… Hayallerim hep “çok daha fazlası olacak” diyordu
İlk maaşımı almama az zaman kala çalıştığım kurumun bana henüz bir banka hesabı açtırmadığı aklına geldi. (kuralcı memleket, öyle elden maaş falan yok) kurumdan bir arkadaşımla Nordea Bankasının yolunu tuttuk bana hesap açtırmak için. Sıra numarası aldım, elimde pasaportum ve kimliğim beklemeye başladım. Sıra bana gelince; masasına oturduğum güler yüzlü bayan (Finliler de genelde güler yüz yabancılara karşı pek olmaz. Tanıştıktan sonra çok sıcak kanlı ve güler yüzlü olurlar ama yabancılara karşı genelde önce mesafeli durmayı tercih ederler.) pasaportumu görünce Türkçe olarak;
“ Aaaa sen Türksün” dedi. Çok şaşırdım ve evet dedim. “ben Türkleri çok seviyor” dedi. Sonra İngilizce olarak konuşmaya başladık, bu tatlı kadının Adı Merja Niiranen. Gençken bir Türk ile evlenmiş, iki kızları olmuş; Yasmin ve Suzan ancak sonra anlaşamayıp ayrılmışlar ve sonra şimdiki eşi Timo ile evlenmiş, Timo’dan da iki oğlu olmuş; Mikko ve Antti. Hepsi Finlandiya’da yaşıyorlarmış.
Benim neden Finlandiya’ya geldiğimi sordu ve baktık ki muhabbet uzayacak; arkada kuyruk olacak, bana dönüp; “lütfen numaranı ve mailini yaz, bize gelip kızlarımla tanışmanı çok istiyorum dedi” iletişimlerimizi aldık ve bankadan ayrıldım.
Merja normalde o katta bile çalışmayan üst katta kendi odası olan özel bankacılık müdürüydü. O gün iki saatliğine arkadaşının ricası ile alt kata inmişti ve ben o iki saatlik dilimde üstelik benimle ilgilenebilecek 4 kişi daha olmasına rağmen Merja’ya denk gelmiştim.
“Ay ne klasik bir hikaye” diyeceksiniz biliyorum ama Finlileri ve tipik özelliklerini bilseniz bu anlattıklarım televizyon dizisi kadar ilginç gelecekti. 🙂
Finliler; tanımadıkları insanlara karşı mesafelidirler, evlerine yabancıları öyle kolay kolay çağırmazlar, tanışır tanışmaz uzun uzun muhabbet etmezler, soru sormazlar. Genelde siz sorarsınız onlar cevaplarlar. Ülkenin neredeyse tamamı doğuştan itibaren İngilizce konuşmasına rağmen İngilizce konuşmak için utanırlar ve konuşmamayı tercih ederler, çok yakın iki Finli arkadaş bile birlikte bir restorana gittiğinde saatlerce yemeklerini yeyip, kahvelerini içip tek kelime etmeden ayrılabilirler ve bu çok doğaldır onlar için. Bir şeyler paylaşmak için illaki konuşma ihtiyacı duymazlar. Çok zor arkadaş olurlar ama bir kere arkadaş oldularsa sizinle, bir daha asla bırakmazlar ve onların arkadaşlıkları çok samimidir.
Özetle Merja, bir yabancıyla ilk defa tanışan bir Finli’ye hiç benzemiyordu.
Evlerine gitmeyi hiç düşünmemiştim, nezaketen çağırmıştır diye düşünmüştüm. Bir gün işteyken Merja’dan bir mesaj geldi. “Nasılsın Canan, akşam bize yemeğe gelir misin kızlarım geliyor” diye… Hem çok şaşırmıştım hem de mutlu olmuştum. Gelirim dememle birlikte; çılgın Niiranen ailesinin bir parçası olmam bir oldu. 🙂
Merja beni Nordea Bank önünden aldı, evlerine, Timo’nun iş yerine götürdü ve akşam da kızları ile tanıştık. Ne Merja, ne eşi Timo ne de kızları yabancılık çekmedi bana karşı. Sanki senelerdir birbirimizi tanıyor gibi gülüp sohbet etmiştik. İşin ilginci Türkiye’den hangi arkadaşıma Merja ve kızları ile çekilmiş bir fotoğraf atsam “ne kadar benziyorsunuz” diye hayrete düşüyordu 🙂
İşte çılgın Niiranen ailesi ile böyle tanıştım ben. Kimine göre tamamen tesadüf, bana göre ise Finlandiya’ya gitmemdeki tek gerçek neden. O kadar kalpten istemişim ki Finlandiya’yı hayatımın unutulmaz bir parçası yapmayı… Bu isteğim bana Finli bir aile kazandırdı.
Hayat siz hayal kurdukça ve yürekten istedikçe güzel. 🙂
Bu yıl Finlandiya’ya gitmemizdeki en büyük neden Merja ve tüm ailesiyle birlikte Christmas’ı beraber geçirmekti. Fırtına için Noel babalı, bol hediyeli, yemeli içmeli, oyunlu, kahkahalı muhteşem bir deneyimdi…
Canım ailem. Hepinizi çok seviyorum. Yazının sonuna bolca Christmas 2017 / Finlandiya fotoğraflarımızı ekliyorum. 🙂